Koruyucu aile modeli, günümüzde dünya genelinde ve ülkemizde çocuk refahı alanında uygulanan aile odaklı sosyal hizmet müdahalelerinin başında gelmektedir. Bu model, kurumsal bakıma önemli bir alternatif sunarak, çocukların sıcak bir aile ortamında yetişmelerini ve toplumsal hayata bağımsız bireyler olarak katılmalarını hedeflemektedir. Ancak bu özel hizmetin başarısında, hizmetin tüm aşamalarında etkili iletişim dinamiklerinin tesis edilmesi kritik bir öneme sahiptir.
Çocuk koruma sistemi, mağduriyet yaşayan çocukların fiziksel, sosyal, duygusal, ekonomik ve kültürel bağlamda korunması ve iyilik hallerinin artırılması amacıyla işlemektedir. 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu gibi mevzuatlar çerçevesinde yürütülen koruyucu aile sistemi, çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarını güvence altına almaktadır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde yürütülen bu hizmetler, korunma ihtiyacı olan çocukların sağlıklı bir geleceğe hazırlanmasında ve hayata tutunmalarında önemli bir rol oynamaktadır. Koruyucu aile hizmeti, çocukların biyolojik ailesi yanında bakımının sağlanamadığı durumlarda, onlara kurumsal bakımın dezavantajlarından uzak, aile sıcaklığında bir yaşam sunmayı amaçlar.
Koruyucu aile hizmet modelinin merkezinde, koruyucu aileler, koruyucu çocuklar ve biyolojik aileler arasındaki etkileşim örüntüleri yer almaktadır. Bu üç temel sacayağının yanı sıra, süreci yöneten meslek elemanlarının da iletişim becerileri ve farkındalıkları, hizmetin çıktıları üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. İnsan ilişkilerinin doğası gereği, bu çok taraflı iletişim ağı, kültürel, toplumsal ve bireysel dinamiklerle sürekli etkileşim halindedir.
Koruyucu aile olma kararı veren bireylerin, sürece ilişkin doğru ve eksiksiz bilgiye sahip olmaları büyük önem taşır. Motivasyonlarının ve beklentilerinin net bir şekilde anlaşılması, olası yanlış anlamaların önüne geçilmesi için gereklidir. Koruyucu aileliğin, hem ailenin hem de çocuğun yaşamını değiştiren bir süreç olduğu bilinci, hizmetin sürdürülebilirliği açısından elzemdir. Sürecin belirsizliği ve potansiyel sonlanma ihtimali, hem koruyucu ailenin hem de çocuğun birbirlerine bağlanma biçimini etkileyebilir. Bu noktada, sürecin sonlanabileceği ihtimalinin uygun zamanlarda hatırlatılması, travmatik sonuçların en aza indirilmesine yardımcı olmaktadır.
Koruyucu çocuklar ise, korunma altına alınmadan önceki terk edilme, kötü muamele gibi olumsuz deneyimler nedeniyle benlik temsillerini olumsuz geliştirebilme riski taşımaktadırlar. Bu nedenle, koruyucu ailelerin çocuklara koşulsuz kabul, sevgi ve şefkat sunmaları, onların kendilerini ailenin ayrılmaz bir parçası olarak hissetmelerini sağlamaları önemlidir. Çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi dikkate alınarak, koruyucu ailelik sürecinin sade bir dille anlatılması, onun kaygı ve korku yaşamasının önüne geçecektir. Çocuğa, verilen kararlarda etkin bir rol oynadığı hissettirilmeli ve aileye entegrasyonu desteklenmelidir. Açık ve destekleyici iletişim, çocuğun benlik algısını ve aidiyet duygusunu güçlendirerek psikolojik dayanıklılığını artırır.
Koruma altındaki çocukların biyolojik aileleriyle olan bağları, sürecin yönetilmesinde son derece hassas bir konudur. Bu ilişkilerin çocuğu nasıl etkilediği dikkatle değerlendirilmeli ve görüşme süreçleri profesyonelce yapılandırılmalıdır. Görüşmelerin sıklığı, süresi ve mekânı; çocuğun korunma nedeni, koruma altında geçirdiği süre ve koruyucu ailesiyle ilişkisi gibi birçok dinamikten etkilenir. Biyolojik ailelerin, koruyucu aile hizmetini evlat edinme ile karıştırmaları sıkça karşılaşılan bir durumdur ve bu durum tepkisel yaklaşımlara neden olabilir. Bu nedenle, biyolojik ailelere sürecin net ve açık bir şekilde anlatılması, onların da durumu anlamlandırmaları sağlanmalıdır. Biyolojik ailelerin çocuğa “kısa süre sonra yanına alacağım” gibi taahhütlerde bulunmaları, çocuğun koruyucu aile yanındaki sürecine zarar verebilir. Meslek elemanlarının, biyolojik aile ile iletişim kurarak bilgilendirme yapması ve iş birliğine zemin hazırlaması büyük önem taşır.
Koruyucu ailelerin, süreci diğer insanlara açıklarken kullanacakları dil ve iletişim stratejileri hayati öneme sahiptir. Kullanılan terimlerin ve ifadelerin herhangi bir olumsuz kültürel kodu veya duyguyu çağrıştırmamasına özen gösterilmelidir. Örneğin, “öz aile” yerine “biyolojik aile”, “üvey aile” yerine “koruyucu aile” gibi nötr ifadeler kullanılması, iletişimde olumlu bir çerçeve oluşturur. Koruyucu ailelerin, çocuklarına koşulsuz kabul ilkesiyle yaklaşmaları, onlara kendilerini değerli hissettirmeleri ve özerkleşmelerine olanak sağlamaları sağlıklı bir duygusal yakınlık için temeldir. Ayrıca, çocuğun sorabileceği muhtemel sorulara karşı zihinsel hazırlık yapmak ve olayları neden-sonuç ilişkisi içinde, tutarlı bir şekilde hikâyeleştirerek anlatmak, çocuğun süreci anlamlandırmasına yardımcı olur. Koruyucu ailelerin destekleyici ve etkileşimli iletişim tarzını benimsemesi, çocukların sosyal uyumlarını artırır ve önceki zorlu yaşam koşullarının üstesinden gelmelerine yardımcı olur.
Koruyucu ailelerin, biyolojik çocukları ile koruyucu çocukları arasındaki ilişkiyi de dikkatle yönetmeleri gerekmektedir. Aşırı ilgi veya pozitif ayrımcılık, her iki çocuğun da zarar görmesine neden olabilir. Ailelerin bu konuda bilinçli olması, iletişimi dengeleyebilmesi ve gerektiğinde profesyonel destek almaktan çekinmemesi sürecin sağlıklı ilerlemesi için kritiktir.
Koruyucu aile hizmetinde, ilk temastan sürecin sonlanmasına kadar geçen tüm aşamalarda, iletişim becerileri ilişkinin sağlıklı yürütülmesindeki en önemli faktördür. Sürecin tüm aktörlerinin (koruyucu aile, koruyucu çocuk, biyolojik aile ve meslek elemanları) iletişim anlamında güçlendirilmesi, çocuğun koruyucu aile sistemine sağlıklı gelişimine katkı sağlayacak ve süreci zihinlerinde doğru bir zemine oturtmalarına yardımcı olacaktır. Kurulan sağlam bağlar ve geliştirilen sağlıklı iletişim örüntüleri, çocuğun olumlu bir benlik ve kimlik geliştirmesini, psikolojik ve sosyal iyi oluşunu sağlamasını kolaylaştıracak, böylece kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız bireyler olarak toplumsal hayata hazırlanmalarına olanak tanıyacaktır. Hizmetin temel amacı olan “çocuğun yararı” ilkesi, ancak etkili ve empatik iletişim ile tam anlamıyla hayata geçirilebilir.

Listen As A Podcast

Share This Story, Choose Your Platform!