Eğitim kurumları, toplumun geleceğini şekillendiren, dinamik ve sürekli gelişen yapılar olmalıdır. Ancak bu kurumların içinde, sesini duyuramayan, fikirlerini dile getiremeyen bireylerin varlığı, “örgütsel sessizlik” adı verilen önemli bir sorunu gündeme getirmektedir. Bu durum, özellikle İngilizce öğretmenleri gibi doğrudan öğrenci etkileşimi içinde olan meslek grupları için derinlemesine incelenmesi gereken bir konudur. Bu yazıda, Kayseri ilinde görev yapan İngilizce öğretmenlerinin örgütsel sessizlik algılarını inceleyen bir araştırmanın bulgularını ve çıkarımlarını resmi bir bakış açısıyla ele alacağız.
Örgütsel Sessizlik Nedir?
Sessizlik, günlük dilde sükût, yani gürültü olmama hali olarak tanımlansa da, örgütsel bağlamda çok daha derin anlamlar taşır. Bu, konuşmaktan, eleştirmekten veya fikir belirtmekten bilinçli olarak kaçınma durumudur. Temelinde korku, kaygı veya kişinin kendisini ya da ait olduğu topluluğu koruma isteği gibi duygular yatar. Örgütsel sessizlik, bireylerin örgütün iyileştirilmesine, sorunların çözümüne veya yeni süreçlerin geliştirilmesine katkı sağlayabilecek düşünce ve önerilerini dile getirmemesi halidir. Bu durum, değerli fikirlerin ve işleyen beyinlerin gizlenmesine neden olarak örgütlerin değişim ve ilerlemesinin önünde ciddi bir engel teşkil eder. Çok sesli bir örgütün oluşumunu engeller ve yeni görüşlerin, sinerjinin, hayal gücünün ve yaratıcılığın ortaya çıkmasını kısıtlar. Okul ortamında ise bu sessizlik, problemlerin çözümsüz kalmasına, okulun ilerleyememesine, yeniliklere kapalı olmasına ve öğretmen-yönetici performans düşüşlerine yol açabilir. Öğretmenler, ceza alma, suçlanma veya meslektaşları ve yöneticileri tarafından yalnız bırakılma korkusuyla sessiz kalmayı tercih edebilirler. Olumsuz bir okul iklimi ve yöneticilerin liderlik tarzları bu durumu tetikleyici unsurlar arasında yer almaktadır.
Öğretmenler Neden Sessiz Kalır? Örgütsel Sessizliğin Temel Nedenleri
Örgütsel sessizliğin arkasında yatan nedenler karmaşık ve çeşitlidir:
Geçmiş Tecrübeler: Çalışanlar, daha önce fikirlerini ifade ettiklerinde olumsuz sonuçlarla karşılaşmışlarsa, benzer durumlarda sessiz kalmayı tercih edebilirler.
Yöneticilere Güvenmeme: Yöneticilerin olumsuzlukları önemsemeyeceği veya yanlış anlayacağı korkusu, çalışanların görüşlerini dile getirmesini engeller. Bu durum, zamanla örgütsel hedeflerden sapmalara yol açabilir.
İzolasyon Endişesi: Çalışanlar, eleştirel görüşlerini ifade ettiklerinde dışlanma, itibar kaybı veya sosyal ilişkilerinin zayıflaması endişesi taşıyabilirler. Bireysel özellikler (deneyim azlığı) ve örgütün hiyerarşik yapısı da bu korkuyu pekiştirebilir.
Konuşmanın Riskli Görülmesi: Bireyler, fikirlerini dile getirdiklerinde olası kayıp ve kazançları değerlendirir ve genellikle kayıp ihtimali yüksek olduğunda sessizliği seçerler. Terfi edememe veya “sorun çıkaran” olarak etiketlenme korkusu buna dahildir.
İlişkileri Zedeleme Endişesi: Çalışanlar, meslektaşları veya üstleriyle ilişkilerinin bozulmasından çekindikleri için fikirlerini veya sorunları dile getirmeyebilirler.
Mobbing: Bir çalışanın işten ayrılmaya zorlanması amacıyla uygulanan baskı ve yıldırma eylemleri, çalışanların sessiz kalmasının ciddi bir nedenidir.
Sessizliğin Sonuçları: Bireysel ve Örgütsel Etkiler
Örgütsel sessizliğin hem bireyler hem de örgütler üzerinde birçok olumsuz etkisi bulunmaktadır:
Bireysel Olumsuzluklar: İşyerinde güçsüzlük hissi, işten ayrılma isteği, örgüte bağlılık ve aidiyet duygusunun zedelenmesi, güven ve sorumluluk duygusunda azalma gözlemlenir. Ayrıca öfke, korku, endişe, stres, pişmanlık, aşağılanma ve depresyon gibi duygusal sorunlara yol açabilir.
Örgütsel Olumsuzluklar: İletişimsizlik nedeniyle çalışanların izole olması, sessizliğin bir örgüt kültürü haline gelmesi, yanlış kararlar alınması, motivasyon düşüklüğü, hata farkındalığının azalması ve örgütün zayıflaması gibi sonuçlar ortaya çıkar. Yenileşme ve gelişme süreçleri sekteye uğrar, performans ve verimlilik düşer. Örgütün varlığı tehlikeye girebilir.
Kayseri’deki İngilizce Öğretmenleri Üzerine Bir İnceleme: Bulgular
Kayseri ili merkez ilçelerinde görevli 311 İngilizce öğretmeniyle yapılan bir araştırmanın bulguları, örgütsel sessizlik konusundaki mevcut durumu gözler önüne sermektedir.
Genel Algı Düzeyi
Öğretmenlerin örgütsel sessizlik düzeyleri genel olarak “çok az” ve “bazen” düzeyindedir. En yüksek ortalamaya sahip madde, öğretmenlerin “üstlerinin ve iş arkadaşlarının gönlünü kırmak istemediği için işyerinde sessiz kaldığını” ifade etmesidir. Bunu, “zaten hiçbir şey değişmeyeceği için işyerinde sessiz kalma” ve “üstlerinin öneri, fikir ve benzerlerine açık olmadığı için işyerinde sessiz kalma” maddeleri takip etmiştir. Bu bulgular, öğretmenlerin ilişkisel kaygılar ve değişim umudunun zayıflaması nedeniyle sessiz kaldıklarını göstermektedir. En düşük ortalama ise, “benim fikirlerimin avantajını başkalarının kullanmasından kaygılandığım için işyerinde sessiz kalma” maddesinde görülmüştür ki bu da öğretmenlerin özgün fikirleri olduğunu ancak bunları paylaşmaktan çekindiklerini düşündürmektedir.
Sessizliğin Alt Boyutları
Örgütsel sessizliğin alt boyutlarına bakıldığında, “kabullenici ve pasif sessizlik” düzeyi en yüksek çıkmıştır. Bunu “fırsatçı sessizlik” ve “örgüt yararına sessizlik” boyutları izlemiştir. Genel örgütsel sessizlik düzeyi ise “bazen-orta” seviyede tespit edilmiştir. Bu durum, öğretmenlerin çoğunlukla pasif bir şekilde sessizliği kabullendiklerini ve bu durumun tedbir alınmasını gerektiren bir boyut taşıdığını ortaya koymaktadır.
Kıdem ve Eğitim Kademesinin Etkisi
Araştırma bulgularına göre, öğretmenlerin örgütsel sessizlik düzeyleri ile kıdemleri ve çalıştıkları eğitim kademeleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Bu, örgütsel sessizlik sorununun, öğretmenlerin mesleki deneyiminden veya çalıştığı okul türünden bağımsız olarak eğitim sisteminde kronik ve yaygın bir sorun olduğunu göstermektedir.
Cinsiyetin Rolü
Cinsiyet değişkeni incelendiğinde, kadın öğretmenlerin “kabullenici pasif sessizlik” ve “örgüt yararına sessizlik” düzeylerinin erkek öğretmenlere kıyasla daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, kadınların daha az dirençli olmaları veya örgüt yararı konusunda daha hassas davranmalarıyla ilişkilendirilebilir; ancak kadın öğretmenlerin bu konularda bilinçlendirilmesi gerekliliğini de ortaya koymaktadır.
Sonuç ve Öneriler: Sessizliği Aşmak İçin Adımlar
İngilizce öğretmenlerinin örgütsel sessizlik algıları, eğitim sistemimizdeki önemli bir soruna işaret etmektedir. Öğretmenlerin amirlerini kırmamak, değişimin olmayacağına inanmak ve yöneticilerin fikirlere açık olmaması gibi nedenlerle sessiz kalması, demokratik ve katılımcı yönetim anlayışının yetersizliğini gözler önüne sermektedir. Bu sessizlik, hem bireysel tükenmişliğe hem de örgütsel gelişimin önündeki büyük bir engele dönüşmektedir.
Bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak ve eğitim ortamlarında çok sesliliği teşvik etmek adına aşağıdaki öneriler sunulmaktadır:
1. Katılımcı Yönetim ve Etkili İletişim: Öğretmenlerin örgütsel sessizlik düzeylerini azaltmak için katılımcı yönetim modelleri benimsenmeli ve etkili iletişim kanalları oluşturulmalıdır.
2. Çok Seslilik ve Demokratik Ortam: Öğretmenlerin görüş ve önerilerini özgürce dile getirebilecekleri, demokratik ve çok sesli bir ortam ve sistem kurulmalıdır.
3. Farkındalık ve Duyarlılık Çalışmaları: Eğitim örgütlerinde örgütsel sessizlik konusunda farkındalık yaratılmalı ve bu konuda duyarlılık arttırılmalıdır.
4. Sessizliği Azaltma Etkinlikleri: Öğretmenlerin sessizlik düzeylerini azaltmaya, hatta ortadan kaldırmaya yönelik çeşitli etkinlikler ve eğitimler düzenlenmelidir.
Eğitim kurumlarımızda her bir öğretmenin sesinin değerli olduğu, fikirlerinin dikkate alındığı ve katkılarının önemsendiği bir iklimin yaratılması, hem öğretmenlerin motivasyonunu artıracak hem de eğitimin kalitesini yükseltecektir. Örgütsel sessizliği aşmak, geleceğe daha aydınlık nesiller yetiştirmek adına atılması gereken kritik bir adımdır.

Listen As A Podcast

Share This Story, Choose Your Platform!